Antik Yunan’dan günümüze kadar farklı kullanımlara sahip olsa da, STK’ların günümüzde kullanılan manasını; hükümetlerden bağımsız olarak hareket eden ve gönüllülük esasına dayanarak kâr amacı gütmeyen kolektif oluşumlar olarak özetleyebiliriz.
STK’ların aynı zamanda “toplumsal bir pratik alanı” olması ise onu ayrıca değerli kılan özelliğidir. Bireylerin, içine doğdukları toplumlar tarafından kısıtlanarak bir bakıma şekillendirildiğini hatırlar ve bununla beraber, yine bu toplumların değişen-dönüşen yapılar olduğu gerçeğini göz önünde tutarsak, STK’ların aslında ne denli önemli bir işleve sahip olduğunu tasavvur etmemiz de o oranda kolay olacaktır. Öyle ki STK’lar, kamuoyu oluşturma ve siyasilerin politika oluşturma süreçlerinde etkili olabilen kuruluşlar olarak, toplumda var olan aksaklıkların çözümünde de oldukça belirleyici olabilmektedir. Bütün bu süreçleri ‘tepeden inmeci’ bir tavır takınarak değil, bireylerin kendi çabaları neticesinde tabandan varlık bulan hareketler olarak nitelendirilmesine olanak vermektedir. Sorun, bireyler tarafından tanımlanmış olmakla beraber, çözüm için de yine bireyler çabalamaktadır. Bu noktada, bu kurumların aslında bir farkındalık alanı olma özelliği de karşımıza çıkmaktadır. Gönüllülük temelinde; kâr amacıyla hareket etmemeleriyle beraber, belirli bir faaliyet alanına sahip olmaları neticesinde, bireylerin farkındalıklarıyla var olan ve bireyler üzerinde farkındalık oluşturabilen bir yapıya da sahiplerdir. Bireyler bu kuruluşlarda, bazı faaliyetlerde bulunarak aslında toplumsal sorunlara dair çözüm süreçlerinde, pratik düzeyde varlık göstermektedirler. Bununla birlikte, kamuoyu oluşturma süreçlerinde de yer alarak (başarılı olduğu takdirde) konu hakkında karar alıcıları da etkileyerek aslında politik süreçlere de katılımı imkanlı kılmaktadır. Dolayısıyla bireyin politik süreçlere de katılımını mümkün hale getiren bir oluşumdan söz ediyoruz. Günümüzde STK’lar birçok alanda faaliyet göstermektedir. Bu faaliyetlerin gönüllülük esasına dayanması ve eşitlikçi bir temelde hareket ederek bireysel farkındalıklarla sürdürülebilirliğin sağlanması da aslında demokratik değerlerin var olması ve korunması için de hayati öneme sahiptir. Buraya kadar bahsettiklerimiz oldukça teorik kalma tehlikesiyle karşı karşıyadır! Bunun sebebi ise STK’ların her şartta etkili olabilecek kurumlar olmamasıdır. Demokratik değerlerin var olmadığı toplumlarda sivil alanın varlığı tehlikeye girdiği gibi STK’ların yukarıda bahsedilen özelliklerinin, bahsedildiği şekilde ortaya çıkabilmesi de mümkün olmayacaktır. STK’ların varlığını devam ettirebilmesi, bireylerin de yaşadığı toplumda sorumluluk alabildiği ölçüde mümkündür denilebilir. Sivil oluşumlar olmasının altındaki sahici neden de budur aslında; bireylerin bir araya gelerek meydana getirdikleri, yaşattıkları ve büyüttükleri oluşumlardır. Dolayısıyla bireyin, toplumun gerçekliğinden uzak değil tam da yaşamın içinde olması beklenmektedir. STK’ların daha iyiyi hayal eden bireylerin pratik alanı olması gerekmektedir. Dinamik yapısını kaybetmeden, topluma yabancılaşmadan, her daim gündeminin farkında olarak ve tabii en önemlisi bireysel çabalar neticesinde varlığını sürdürmesi umulmaktadır.
Özetle STK’ların varlığı, toplumda demokrasinin varlığının bir göstergesi olarak okunduğu takdirde; STK’ların içerisinde yer almak, onun ilerlemesine yardımcı olmak da demokrasinin ve toplumun gelişmesine yardımcı olmaktır.
Young BPW Üyesi Ahmet Can Bektaş